Bir budala, Hazret-i Isa ile yol arkadaşı oldu ve derin bir çukur
içinde kemikler gördü. Dedi ki:
- Ey arkadaş söyleyip de
ölüleri dirilttiğin o yüksek ismi bana da öğret ki ben de iyilik edeyim,
ölülerin kemiklerini dirilteyim. Hz. Isa buyurdu:
- Sus, o senin yapacağın iş
değildir, senin nefeslerine ve sözüne yakışmaz. Zira ism-i azamı okuyup
ölü diriltmek birr ve takva sahiplerinin, nefeslerinden daha temiz, seyr ü
amelde meleklerden fazla kavrayışlı bir nefes ister. Onun için de uzun
zaman çalışmak lazımdır. Farzet ki, Hazret-ı Musa'nın asası senin elinde, fakat
Musa'nın ellerindeki ma'nevi kuvvet nerededir? Budala adam.
- Madem ki ben o esrarı
öğrenip okumaya layık değilim, o ism-i şerifi şu kemiklerin üstüne sen oku
dedi. Hz. İsa buyurdu:
- İlahi! bu esrar nedir? Şu
adamın bu husustaki ısrarı nedendir? Nasıl oluyor da bu hasta adam kendi
tasasını çekmiyor? Nasıl oluyor da bu kişi kendi canının derdinde değil... Bu
adam ma'nen ölmüş olan nefsini bırakmış da yabancı bir ölü için yama arıyor...
İsa aleyhisselam, o genç ve
budala arkadaşının isteği üzerine kemiklerin üstüne Allah'ın ismini okudu
Kudret-i ilahi o ham adamın isteği üzerine o kemikleri diriltti. Fakat o da ne?
Kemiklerin ortasından siyah bir arslan sıçradı ve bir pençe vurup adamı
öldürdü... Çabucak kellesini kopardı beynini akıttı. Ceviz içi kadar bir beyni
vardı ki o kafada beyin yok demekti. İsa aleyhisselam arslana !
- Niçin bu adamı alelacele
öldürdün, diye sorunca Arslan:
- O'na senin canın
sıkıldığı için dedi... Yine Isa:
- Adamın kanını niçin
içmedin deyince de.
- Taksim-i ezelide o kan
bana rızık olmadığı için dedi... ve ilave etti:
- Ey Isa!.. bu av, yemek
için değil, ibret göstermek içindi. Bu adamın parçalanması, saf ve berrak bir
su bulup da o'na pisleyen merkeb'in cezasıdır. Eğer merkep o derenin kıymetini
bilmiş olsaydı oraya ayağını sokmak değil, başını daldırırdı.
O adam senin gibi bir
peygamberi ve hayat veren bir suyun sahibi olan Ruhullah hazretlerini
bulmuşken, ey hayat suyunun sahibi "kün" emriyle bizi dirilt diye
nasıl da ölmedi... O kemiklerin yerine beni dirilt diye yalvarmadı...
Ey insan!...
Aklını başına al da... Nefs
köpeğinin dirilmesini isteme ki, o nefs çoktan beri senin düşmanındır. Ey
kayayı görüp de insan zanneden ve eşyanın hakikatini göremeyen göz. Sen
başkalarına mesela ölmüş akrabana ağlıyorsun. Onlar için yaş dökeceğine otur da
kendin için ağla... Ağlayan buluttan ağaç dalları yeşerir. Mum da ağlamakla
daha ziyade aydınlanır. Her nerede ağlıyorlarsa sen de orada otur. Zira
ağlamaya sen onlardan çok muhtaçsın...
Mesnevi C: 2